İşyerinde Stres ile Başa Çıkma
İşyerinde stres farklı nedenlerden ortaya çıkar ve hem ruhsal hem de fiziksel olarak sizi etkiler. Stres faktörlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
- İş yerine karşı beklentilerin fazla yüksek olması,
- Verimsiz geçen çalışma saatleri,
- İş arkadaşları veya aynı meslektaşlar arasındaki uyumsuzluk,
- Yerine getirilmekte zorlanılan sorumluluklar (fazla iş yükü),
- İşverenle yaşanan anlaşmazlıklar,
- Uzayan mesai saatleri
Yaptığınız işlere belirli seviyede stresin eşlik etmesi, performansınızın artmasını ve odaklanmanızı sağlar. Fakat, aşırı strese maruz kalmak ve bu stresin gerektiğinden uzun süre devam etmesi her ne kadar yalnızca psikolojik olarak sizi etkiliyormuş gibi görünse de sağlık problemlerini de beraberinde getirebilir.
O halde, zamanınızın çoğunu geçirdiğiniz bir yerde kendinizi daha huzurlu hissetmeniz için ne yapmanız gerekir?
Öncelikle, iş yerinizde strese neden olan etmenleri belirlemeniz gerekir. İşvereniniz veya iş arkadaşlarınıza kendinizi iyi ifade edememeniz, işiniz üzerindeki kontrolünüzü yetersiz bulmanız veya işinizi kaybetme korkusu… Problemi belirledikten sonra, bunu değiştirmek ve stresi azaltmak için çözüm odaklı yaklaşım faydalı olacaktır. Örneğin; fazla iş yükü stresi arttırıyorsa, kısa vadede gün içerisinde küçük molalar vermek yararlı bir yöntem. Uzun vadede, iş yükünüzün yarattığı olumsuz durumlarla baş edemez hale gelmeniz, performansınızı da etkileyebilir. Bu durumu işvereninize aktarmak ve birlikte çözüm yolu aramak size kendinizi daha iyi hissettirecektir.
Bunun dışında, iş ile ilgili problemleri, tatil gününüzde çözmeye çalışmak yerine, mesai saatleri içerisinde çözümlemeniz yararlı olacaktır. Tatil günlerinizde kendinize ve sevdiklerinize vakit ayırmanız stres seviyenizin azalmasında yararlı olacaktır.
Bunun yanı sıra, nefes ve gevşeme egzersizleri vücudunuzdaki gerginlik hissinin giderilmesinde ve sakinleşmenizde büyük rol oynayacaktır.
Stres seviyeniz baş edemeyeceğiniz derecede artarsa bir uzmandan yardım alın. Bu, problemi daha kısa sürede çözmenize ve yaşam kalitenizi arttırmanıza yardımcı olacaktır.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn MoreSınav Kaygısı Belirtileri
Sınav kaygısı, bir tür performans kaygısıdır. Çocukluk çağımızdan itibaren, akademik hayatımız süresince sınavlara tabi tutuluyoruz. Sınavlar herkesin geleceğini şekillendiriyor ve hayatına yön veriyor. Bu yüzden, hayatın önemli kısmını kaplayan sınavlarda, düşündüğünüzden daha kaygılı olabilirsiniz. Sınav döneminde belli seviyede hissedilen kaygı işlevsel olabilir. Fakat, bu seviye aşılırsa sizi başarısızlığa sürükleyebilir.
Sınav kaygısı ileri seviyede olduğunda bunu anlamak ve yardım almak için harekete geçmek burada önem kazanıyor.
Performansı olumsuz etkileyen yüksek sınav kaygısı belirtileri şunlardır:
- Sınavdan önce veya sınav esnasında terleme, titreme, kalp atışında hızlanma veya kalp çarpıntısı, mide bulantısı, ağız kuruluğu ve nefes alamama gibi bedensel tepkiler,
- Sınavda soruya odaklanamama ve soruyu tekrar tekrar okuma,
- Soruyu “görememe”,
- Sınav esnasında kilitlenme, hiçbir şey yapamama,
- Sınavla ilgili olumsuz düşüncelerin akla gelmesi (“Bu sınavı asla kazanamayacağım”, “başarılı olamayacağım”),
- Yoğun derecede endişe, korku veya öfke hissi,
- Sınavdan kaçınma veya yarısında sınavı terk etme.
Yukarıda bahsi geçen belirtiler, başta çok önemsenmeyebilir. Fakat, bu belirtiler sınav günü yaklaştıkça artış göstermeye başlar. Bu yüzden, çoğu öğrenci ve anne-baba sınav gününe çok az bir zaman kala yardım arayışına başlarlar. İşte bu, en sık yapılan hatadır. Sınav kaygısına erken müdahale edilmesi, öğrencinin hem kendine olan güvenini, hem motivasyonunu hem de performansını arttırmada en önemli etmendir.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn Moreİnternette Oyun Oynama Bozukluğu: Yeni Bir Tanı Kategorisi
İnternette Oyun Oynama Bozukluğu (Gaming Disorder) yakın zamanda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yeni bir tanı kategorisi olarak kabul edilmiştir. Böylece Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırması-11’de (ICD-11) yerini almıştır. Fakat, yeni etiketine rağmen, bu bozukluğa yönelik fikir ayrılıkları hala devam etmektedir. Bazı uzmanlar, bu bozukluğu “bir takıntı, dürtü problemi veya bağımlılık” olarak görmeye devam etmektedir.
Peki İnternette Oyun Oynama Bozukluğu nedir?
Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından, İnternette Oyun Oynama Bozukluğu aşağıaki kriterlere göre tanımlanmıştır:
Oyun oynama ile ilgili aşırı uğraş,
Oynamadığı ya da oynamanın mümkün olmadığı anlarda yoksunluk belirtileri göstermesi (stres, kaygı, üzüntü, huzursuzluk)
Oyun oynama dürtüsünü tatmin etmek için oyun başında daha fazla zaman geçirme ihtiyacı,
Oynamayı azaltmada ya da bırakmada zorluk yaşaması,
Daha önce keyif aldığı aktivitelere karşı ilginin azalması,
Olumsuz sonuçlara rağmen oyun oynamaya devam etmesi,
Oyun başında gerçirdiği zaman ile ilgili ailesine ve çevresindekilere yanlış bilgiler vermesi,
Suçluluk ya da umutsuzluk gibi olumsuz ruh halinden kurtulmak için oyuna başvurması,
İş, eğitim ve sosyal alanlarda bozulmaların görülmesi
Bazı uzmanlar, tanı kriterlerinin fazla genel olması nedeniyle, Oyun Oynama Bozukluğu olan ile oyun oynamaya aşırı ilgili olan kişilerin ayırt edilmesinde zorluklar yaşanabileceğini düşünmektedir. Bu yüzden, bu tanıyı almanın en belirgin kriteri, diğer bozukluklarda da olduğu gibi, kişinin günlük yaşam becerilerinde veya günlük aktivitelerinde belirgin bozuklukların gözlenmesidir.
Son dönemlerde çocuklarda ve ergenlerde akıllı telefonlara yönelik ilginin aşırı derecede artması, ebeveynleri oldukça endişelendirmektedir. Bazen çocuklar, okulda veya evde yaşadıkları sıkıntılardan kaçmak için de internette oyun oynama davranışı gösterebilmektedir. Her iki durumda da, çocuğunuzun oyun başında geçirdiği süre sizi endişelendiriyorsa; günlük yaşam becerilerinde aksaklıklar gözlemliyorsanız, bir uzmandan yardım almanızda fayda vardır.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn MoreDikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ile İlgili Mitler ve Gerçekler
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), son yıllarda çocuklarda, gençlerde ve yetişkinlerde en yaygın rastlanan durumlardan biri haline gelmiştir. Özellikle, bu konuda ailelerin ve bireylerin farkındalığının artması, tedavi arama eğiliminin artmasında ve DEHB tanısının konmasının kolaylaşmasında önemli rol oynamıştır. DEHB’nin, insanlar arasında en yaygın bilinen bozukluk olması, bu bozuklukla ilgili mitlerin de oluşmasına neden olmuştur. Bu mitlerin yaygınlığı, çocukların ve yetişkinlerin yanlış yönlendirilmelerine neden olabilmektedir.
MİTLER VE GERÇEKLER:
DEHB ile ilgili en yaygın bilinen yanlış bilgilerden biri, her hareketli çocuğun DEHB olduğunu düşünmektir. Hareketli ve enerjik olmak çocukların doğasında vardır. Fakat, çoğu ebeveyn, çocuğundaki bu hareketliliğin, hiperaktiviteden kaynaklandığını düşünüp endişeye kapılabilmektedir. Oysa, DEHB tanısı, tek bir semptoma bağlı olarak konmamaktadır. DEHB tanısı almak için çocuğun, başka semptomları da taşıması gerekir. Ayrıca, bu semptomların yalnızca tek bir ortamda değil, çoklu ortamlarda ortaya çıkması önemlidir. Örneğin, DEHB’nin sadece okulda ve sınıf ortamında ortaya çıktığın düşünmek yanlıştır. DEHB olan bir çocuk, okul dışındaki hayatında da aynı hareketliliği ve dikkatsizliği göstermektedir.
DEHB’nin yalnızca çocuklarda (özellikle erkek çocuklarda) görüldüğü miti oldukça yaygındır. Fakat, DEHB kız çocuklarında da görülebildiği gibi yetişkinlerde de oldukça sık rastlanan bir durumdur. Bunun farkında olamayan yetişkin bireyler, hayatlarının çoğu alanında yaşadığı problemlerle baş etmeye çalışırken oldukça zorluk çekmektedirler.
Diğer mitlerden biri de, dikkat eksikliği ile hiperaktivitenin her çocukta ve yetişkinde aynı anda görülmesi düşüncesidir. Çoğu zaman, dikkat eksikliğine hiperaktivite de eşlik etmektedir. Fakat, bu durum her çocukta ve yetişkinde geçerli olmamaktadır. Sadece dikkat eksikliğinin görüldüğü, hiperaktivitenin olmadığı; ya da sadece hiperaktivitenin görüldüğü ve dikkat eksikliğinin görülmediği durumlara da oldukça sık rastlanmaktadır.
DEHB’nin, sadece akademik veya iş hayatını etkilediği düşüncesi de sık rastlanan mitlerdendir. Dikkat eksikliği, hiperaktivite veya her iki bozukluğun da birlikte görülmesi, çocuğun akademik performansını olumsuz etkiler. Fakat, bu olumsuz etki sadece okul hayatıyla sınırlı kalmaz. DEHB olan bireyler, hayatın başka alanlarında da sıkıntı yaşarlar.
Sonuç olarak, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu semptomlarının birçok açıdan incelenmesi ve gözlenmesi büyük önem taşımaktadır. Çocuğunda veya kendisinde DEHB olup olmadığından emin olamayan bireylerin, bir uzmandan yardım almaları gerekebilir. Böylece, hem yaşam kalitesini hem de tedavi olanağını arttıracaktır.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn More“Çocuğum Okulu Sevmiyor”
“Çocuğum okulu sevmiyor” cümlesi, çocukları için destek almak isteyen ailelerin sıklıkla başvuru nedenlerinden biri oluyor. Çocuk sabahları zor uyanıyor, ödevlerini tamamlamak istemiyor mu? Bir sonraki gün okula gideceği için Pazar günleri huzursuzlukla geçiyor, çantasını hazırlamak istemiyor mu? Okulu sevmediğine dair pek çok ipucu ailelerin kafasını meşgul ediyor. Bir süre sonra hem ebeveynler hem de çocuklar için okula hazırlanma ve gitme süreci neredeyse kabusa dönüyor. Peki acaba bu çocuk gerçekten okulu sevmiyor mu? Yoksa altında yatan başka bir neden olabilir mi?
Yeni bilgiyi öğrenme süreci çoğu zaman zorlayıcı oluyor. Bu zorluğu sadece çocuklar değil, biz yetişkinler de yaşıyoruz. Ama çocuğun bu zorlukla baş etme veya bu konuda kendini ifade etme becerisi her zaman bizimki kadar gelişmiş olmuyor ve yaşadığı zorluğu farklı şekilde yansıtabiliyor (ağlama krizleri, uyku problemleri, isteksizlik, huzursuzluk vb.). Bazen çocuğun neden bu şekilde davrandığını anlamakta sorun yaşayabiliyoruz. Anlayamadığımızda ise ona yaklaşımımız, olması gerekenden çok daha farklı olabiliyor. Fakat bir davranışı neden gerçekleştirdiğinin kaynağına inersek ancak o zaman yardımcı olabiliriz.
Bir çocuğun okulu sevmemesi için pek çok neden olabilir:
Kendi yaş grubu ile iletişim kurmakta ve arkadaş edinmekte zorlanma,
Yeni otorite figürlerine (öğretmen, müdür) adapte olamama,
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Davranış Bozukluğu, Özel Öğrenme Güçlüğü (Disleksi, Disgrafi, Diskalkuli) gibi altta yatan klinik tanıların olması,
Problem çözme becerilerinin zayıf olması.
Bazen bu nedenlerin yalnızca bir tanesi bile okula gitme sürecini etkileyebilirken; bazen de birkaç neden bir arada görülebiliyor veya birbirlerinin tetiklenmesine neden olabiliyor. Örneğin; davranış bozukluğu olan bir çocuğun otorite figürlerine uyum sağlaması veya arkadaşlık edinmesi zor olabiliyor.
Çocuğunuzun okula gitmek istememesi veya okulu sevmemesi, akademik hayatını olumsuz etkileyecek düzeye gelmişse bir uzmandan destek almanız faydalı olacaktır.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn MoreÇocuklarda ve Ergenlerde Kaygı Belirtileri
Yeni okul dönemiyle beraber, öğrencilerin akademik başarılarına yönelik stres ve kaygıları da gün yüzüne çıkmaya başladı. Bununla birlikte, aileler de çocuklarının kaygı yaşamaları konusunda endişeye kapılıyorlar. Peki, kaygı gerçekten göründüğü ya da sanıldığı kadar kötü bir duygu mu? Çocuklarda ve ergenlerde kaygı belirtileri neler?
Makul seviyelerde yaşanan kaygı, aslında hayatın normal ve sağlıklı bir parçasıdır. Sosyal ve fiziksel tehlikelere karşı kendimizi korumamızı sağlar. Örneğin, öğrencilerin sınav döneminde yaşadıkları bir miktar kaygı, sınava daha verimli çalışmaları ve akademik başarılarını sürdürmeleri için onları motive eder. Ya da, araba sürmeyi öğrendiğimiz ilk zamanlarda direksiyon başında yaşadığımız yeterli seviyedeki kaygı, kaza yapmamamız için daha temkinli olmamızı sağlar.
Son yıllarda aileler, çocuklarını her türlü kaygılı durumdan kurtarmaları gerektiklerine dair düşünceye kapılmaya başladılar. Aileler arasında bu düşüncenin artması, çocukların günlük yaşamın getirdiği en ufak problemle bile nasıl başa çıkabileceğini öğrenmesini zor hale getirebiliyor. Çocuğa, makul düzeydeki kaygıyla başa çıkması için şans tanınması; onun başarma duygusunu pekiştirir. Ayrıca, problem çözme becerisi de gelişmiş olur.
Çocuğumuzda gözlemlediğimiz kaygı bizi ne zaman endişelendirmeli?
Özellikle akademik dönem ile birlikte çocuklarda ve ergenlerde kaygı seviyesinin artması normaldir. Ancak, bu seviye olması gerekenden fazlaysa, destek almaları gerekebilir. Eğer;
Çocuğunuzun akademik başarısını olumsuz etkilemeye başladıysa,
Uyku problemlerine neden olduysa,
Baş veya karın ağrısı, mide bulantısı, kusma, çarpıntı, terleme gibi fiziksel belirtiler varsa,
Günlük işlere odaklanmasını engelliyorsa,
En kısa sürede profesyonel destek alması hayat kalitesini olumlu yönde etkileyecektir.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn MoreKardeş Kıskançlığı için Öneriler
Kardeş kıskançlığı ailenin genişlemesiyle ortaya çıkan normal ve doğal bir süreç olmakla beraber; ebeveynler bu durumla baş etmede zorluk yaşarsa bu doğal süreç zamanla daha büyük bir soruna dönüşebiliyor. Bu da çözümü zorlaştırabiliyor.
Aileye yeni bir üyenin katılmasıyla kardeşler arası çatışmaların yaşanması oldukça yaygındır. Kardeş kıskançlığı, çoğunlukla ikinci çocuğun doğumundan önce başlar. Doğum sonrasında ise, oyuncak paylaşımından ilgi paylaşımına kadar her konuda rekabet devam edebilir. Bu süreçte her iki çocuk da içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerine göre davranış sergiler.
Çocuklarının birbiriyle tartışmasına tanıklık etmek her ebeveyn için sinir bozucu olabiliyor. Çoğunlukla da, bu tartışma anında nasıl müdahale edeceğini bilemeyen ebeveynler ne yapacağını bilemez hale gelebiliyor.
Kardeş Kıskançlığı Nasıl Önlenir?
– Kardeş doğmadan önce çocuğunuza evde ne gibi değişikliklerin olacağını anlatın. Yeni doğan kardeş çok küçük olduğu için ne gibi ihtiyaçları olduğunu somut şekilde açıklayın.
– Büyük çocuğa gösterilen ilginin her zamankinden farklı olmaması önem taşımaktadır. Burada anne ve babanın görev dağılımı yapması, çocuğun kendisiyle de ilgilenildiğini hissetmesi açısından önemlidir.
– “Sen artık büyüdün, abla/ağabey oldun” gibi yorumlardan kaçının.
– Küçük kardeşin ihtiyaçlarını karşılarken büyük kardeşten de yardım isteyin ve onu da sürece dahil edin. Fakat, yardım etmek için istekli değilse zorlamayın.
– Küçük kardeş büyüdükçe, kardeşler arasındaki tartışmalar da bazen artar. Bu tartışmaları kendi aralarında çözmeleri için biraz zaman tanıyın. Çözemediklerini düşündüğünüz durumda, iki tarafı da suçlamadan orta yol bulmaya çalışın.
– İki kardeş arasında kıyaslama yapmaktan kaçının (“kardeşin yemeğini senden önce bitirdi”, “ablanın odası daha düzenli” gibi)
Çocuğunuzun, kardeşine yönelik tutumu aşırı şiddet içeriyorsa veya kardeş doğduktan sonra büyük çocuğunuzda günlük yaşamını etkileyecek şekilde olumsuz davranışlar gözlemliyorsanız, mutlaka bir uzmandan destek alın. Bu konuda daha fazla bilgi almak için iletişime geçin.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayınız.
Learn MorePanik Atak Nedir?
Panik atak, beklenmedik bir anda veya ortamda ortaya çıkan yoğun korku ve rahatsızlıkla kendini gösterir. Kalp hızla çarpmaya başlar, kişi nefes almakta güçlük çeker, öleceğini veya delireceğini düşünür. Bazen herhangi bir tetikleyici olmadan da ortaya çıkar.
Birçok insan atakları tekrar tekrar yaşayabilirken bazıları da yalnızca bir kez deneyimleyebilirler. Tekrarlanan ataklar çoğunlukla belirli bir durum karşısında tetiklenebilir (topluluk önünde konuşma, karşıdan karşıya geçme, uçağa binme vb.). Kişi kendini tehlikede hissettiğinde, vücut “savaş ya da kaç” tepkisi verir.
Nedeni ne olursa olsun, panik atak tedavi edilebilir. Belirtileri azaltmak veya yok etmek için pek çok strateji vardır. Böylece kişi, hayatının kontrolünü tekrar ele alabilir.
Panik Atak Belirtileri Nelerdir?
Belirtiler aniden başlayarak 10 dakika içerisinde en şiddetli haline gelir. Çoğunlukla 20-30 dakika içerisinde etkinliğini yitirir. Bazı ataklar nadiren de olsa 1 saati buluyor. Panik ataklar her an her yerde hiçbir neden olmaksızın gerçekleşebilir. Belirtiler şu şekildedir:
- Kalbin hızla çarpması, çarpıntılar,
- Nefes almada güçlük,
- Göğüs ağrısı,
- Boğulur gibi olma hissi,
- Terleme,
- Titreme,
- Mide bulantısı veya mide ağrısı,
- Baş dönmesi, sersemlik veya bayılma hissi,
- Ortamdan soyutlanma hissi,
- Karıncalanma veya uyuşma hissi,
- Ateş veya soğuk basması,
- Kontrolünü kaybetme, delirme veya ölme korkusu
Birçok insan hayatı boyunca yalnızca bir veya iki kez bu atakları deneyimlerken, kimisi tekrarlayıcı ve yoğun olarak ataklar yaşar. Böyle bir durumda kişinin Panik Bozukluk yaşıyor olma ihtimali vardır. Eğer ataklar sıklıkla ve hiçbir neden olmadan ortaya çıkıyorsa; kişi sürekli panik atak yaşayacağı korkusuyla hayatını ve günlük yaşamını olumsuz etkileyecek değişimler yapıyorsa, panik bozukluktan söz etmek mümkündür.
Panik Atak Neden Olur?
Panik atak ve panik bozukluğun kesin bir nedeni olmamakla birlikte, genetik önemli bir rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra önemli hayati değişimler de bu atakları tetikler: üniversite okumak için evden ayrılmak, iş değiştirmek, yeni bir şehre taşınmak, yakınlarından birini kaybetmek, boşanma veya işten çıkarılmak gibi.
Panik Atak Nasıl Geçer?
Panik atak ve panik bozukluğun en etkili ve profesyonel olarak uygulanan tedavilerinden bir tanesi terapidir.
Bilişsel-Davranışçı Terapi ile kişinin bu bozukluğa yönelik yanlış tutumları ve bilgileri düzeltilerek; durum ile daha etkili baş etmesi sağlanır. Öncelikle, panik atağın ne olduğu, neden kaynaklandığı, fiziksel belirtilerin neden ve nasıl ortaya çıktığını detaylı şekilde çalışmak faydalı olur. Daha sonra, düşünce ve davranış ödevleri ile kişinin korkularının üstüne gitmesi ve atakları kontrol etmeyi öğrenmesi sağlanır.
Günlük yaşamınızı sekteye uğratacak yoğunlukta panik ataklar deneyimliyorsanız, profesyonel yardım almanız bu sorunu kısa sürede çözmenizi sağlayacaktır.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn MoreAnksiyete Bozukluğu Nedir?
Anksiyete bozukluğu nedir? Olası stres faktörleri karşısında verdiğimiz doğal bir tepkidir ve çoğu zaman işlevseldir. Bizi olası tehlikelere karşı uyarır ve hazırlıklı olmamızı, dikkat etmemizi sağlar. Diğer yandan, anksiyete bozukluğu, normal sayılan kaygı hissinden farklı olarak, aşırı korku ve kaygı yaşamamıza neden olur. Çoğu zaman, halk arasında bu durumu evham olarak nitelendiririz.
Kaygı bozuklukları oldukça yaygındır ve yetişkin nüfusun yaklaşık %30’unda olabilir. Fakat, bu tedavisi olan bir durumdur. Bazı durumlarda, yaşadığımız kaygının farkına varamayabiliriz. Bazı durumlarda ise, bu duyguya neyin neden olduğunu bilemeyebiliriz. Bu da, yaşadığımız durumu anlamlandırmamızı zorlaştırabilir. Bu nedenle, anksiyeteye bağlı belirtilerin farkına varmak, faydalı bir başlangıçtır.
Anksiyete Belirtileri
Yaşanan kaygı kontrolden çıktığında, fiziksel belirtiler göstermeye başlarız (çarpıntı, terleme, nefes darlığı, mide bulantısı, titreme, baş dönmesi, sersemlik) ve anksiyeteye neden olan durumdan kaçınma davranışı gösteririz. Böylece, ilişkilerimizi, iş ve okul hayatımızı olumsuz yönde etkilemeye başlar.
Anksiyete bozukluğunun 6 alt çeşidi vardır: Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Panik Bozukluk, Obsesif Kompulsif Bozukluk, Sosyal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi), Post-Travmatik Stres Bozukluğu ve Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu.
Anksiyete Bozukluğu Tedavisi
Kaygı bozuklukları psikoterapi ile tedavi edilebilir. Fakat, kaygı şiddetinin çok fazla olduğu durumlarda bazen ilaç tedavisi de gereklidir. Tedaviye başlamadan önce fiziksel belirtilerinize neden olan herhangi bir tıbbi hastalığınızın olup olmadığını araştırmak faydalı olacaktır. Daha sonra, kişi psikoterapiye başvurabilir.
Psikoterapide en yaygın kullanılan yöntemlerden biri Bilişsel-Davranışçı Terapidir. Bu terapi yöntemi ile kişinin düşünce ve davranış biçimini olumlu yönde değiştirme sağlanır. Böylece, aşırı kaygıya neden olan olumsuz ve işlevsel olmayan düşünceleri kontrol etmek kolaylaşır.
Maalesef anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerin çoğu yardım arayışına girmemektedir. Bu da, belirtilerinin ilerlemesine ve günlük yaşamını olumsuz yönde etkilemesine neden olmaktadır.
Diğer yazılara ulaşmak için tıklayın.
Learn More